6.12.11

sulugöz

benim 20 arkadaşım var. benim için sırat köprüsünden halatsız bungee jumping yapmaya hazır 20 arkadaş... tek kıvılcımı, milyonlarca insanın yüzyıllarca ter akıtarak inşa ettiği, sokakları buram buram steakhouse burger kokan bir medeniyeti birkaç dakikada terk edilmiş hayaletli bir kasabaya çevirebilecek kudretteki ateşe atlamaları için bir göz kırpışım yeterlidir. oduncu gömleğimin sol cebindeki varlıkları dünyanın muhtarıymışım gibi bir güven verir bana. bu yüzden ilk merhabalaşmamızdan beri bedenimin yüreğime en yakın bölgesinde ağırlarım onları. devasını bilmediğim dertlerimde, sabun köpüğü gibi bir nefeslik sevinçlerimde hazır bulunurlar. bazı zamanlar cızırtıya benzer sesler duyarım dostlarımdan. dertlerimden içlerinin yangın yerine döndüğünü anlarım. burulurum benim için böylesine dumanlandıklarına. kafamın içine yaptırdığım gözyaşı çeşmesinin susuzluklarını gidermediğini görürüm, oturup bir de bunun için ağlarım. sevinirim bir yandan da, zihnimdeki bütünüyle organik olan mahsüllerden birilerinin nasipleniyor oluşuna.
dostluk, dinlemek kadar dinlendirmektir de. onların bu dert dinleme faslında, tüm benliğime örttükleri dinginlik yorganını anmamak, kabuğu zamansız soyulmuş yaraya terli parmaklarla dokunmak kadar acı verir dostlarıma. ''dost'' kelimesinin ağızlarda happydent kadar sık dolaşması, sinir sistemime atom bombası atılmış gibi moralimi bozar. hiroşima hüznü kaplar bütün hücrelerimi. halbuki o sulugöz gibi olmalıdır. adı geçtiğinde gözleri sis duvarına çarptırmalıdır saatte 180 kilometre hızla. yine de onlar hakkında bu sözcüğü kullanmaktan çekinmem; çünkü ciğerimi benden daha iyi bildiklerini bilirim, her metreküpüne kadar. ve vakit gelince, ceplerinde bana katacakları bir şeyleri kalmadığında, her gerçek dost gibi kapıyı sessizce çekip giderler bir bilinmeze. aramızdaki alışverişe karşın yanımdaki varlıklarının bir koşu parkurunun ilk 500 metresi kadar sürmesine anlamam veremem. hem alanın satanla aynı ölçüde razı olduğunu yalnızca ben düşünüyorumdur. bu ihtimal kafamın içinde her fonttan, her puntodan ünlem işaretlerinin langırt oynamasına neden olur. benzimi filtre süngeri rengine çevirip evrende yıldızların bile haberi olmayan dünyalara iltica eden dostlarımı düşündükçe içlenirim bazen; bağdat'tan kaçak mazot getiren kamyoncular gibi bir uzun marlboro ateşlerim airbus a380'lerin cirit attığı lacivert geceye doğru.

Hiç yorum yok: