10.12.11

desem ki

her gece başka bir güzeli alırım koynuma. acılı çocuklukları, adını bilmediğim şehirlerde geçmiş onlarca kadını ağırlarım yatak odamda. doğada herkesin yerine çekildiği saatlerde, su içmeye inmiş bir ceylan gibi hüzünlüdür gözleri. hikayelerini defalarca dinlemek istediğimi ima ederim, her defasında usanmadan, ta en başından anlatırlar kırılganlıklarını, onları bu denli ümitsizliğe düşüren zaaflarını. tenlerimiz birbirine değmez, çırılçıplak yatarlar tek kişilik yatağımda. yastığımın yarısını işgal ederlerken kendilerini yeni doğmuş bir bebek gibi hafif hissediyorlardır belki. belki ömrü, isa'nın çilelerine denk bir ihtiyarın ölü ağırlığı vardır bedenlerinde, zihinlerinde. elim, belirgin elmacık kemiklerinde gezinir onlar anlattıkça. tuzlu suyun, yanaklarından aşağı süzülerek onları gıdıklamasına izin vermem. her şart altında buz tutan parmak uçlarımı ısıtırım kızardığını bildiğim yanaklarda. bu seyirde geçen birkaç saatin ardından, uykuya teslim olurum; fakat yanıbaşımdan gelen o sabun ferahlığındaki kokuyu duyarım. sabah uyandığımda kimse yoktur etrafta. hiçbir şey yoktur. sadece ağzımda ölüm gibi bir acılık.

''ne doğan güne hükmüm geçer,
ne halden anlayan bulunur...''

Hiç yorum yok: