29.4.10

korkuyu beklerken

"...yalnızlık, hafızayı zayıflatıyordu. elbette! kimseyle konuşmuyordum ki. sonunda, bakkal çırağıyla konuştuklarım dışında her şeyi unutacaktım. konuşmalıydım, bağırmalıydım, öğrenmeliydim. mektupla doktora yapmalıydım; mektupla doçent, mektupla profesör olmalıydım. resim bilgimi, genel kültürümü mektupla ilerletmeliydim. mektupla bir üniversiteye öğretim üyesi olmalıydım; belki bir süre sonra da mektupla üniversitede ders vermeye başlamalıydım. her şeyden önce konuşmalıydım. ayağa kalktım. hemen başlamalıydım, bir şeyler söylemeliydim. konuşmayı unutmak üzereydim. kendimi anlatmalıydım. kendimi göstermeliydim..."

27.4.10

eits




explosions in the sky...

her ânın müziğini yapan grup. her ânın, her anının...
yaptıkları parçalar, sayısız kopma-patlama (explosion) noktası içerse de -deyim yerindeyse dolup dolup boşalsa da- yatağa girip kulaklığı takınca saatlerce ninni vazifesi görebiliyor. saatlerce beyni laçkaya çeviren işlerden sonra, birkaç parçası dinlenince insanı sarsıp kendine getirebilecek kudrete de sahip tabii aynı zamanda bu parçalar. ve gene şahsi olarak açık havalarda dinlendiğinde daha tesirli olduğunu tecrübe ettim-ediyorum-edeceğim.

dağ başı?
göl/deniz/okyanus ortası?
yemyeşil bir kır?
boz bir harman?
yağmur/dolu/kar?
rüzgar/fırtına/kasırga?
gündoğumu/günbatımı/dolunay/hilal?
havai fişek gösterisi?

gökyüzünde manasızca uçan bir poşeti ya da kırmızı balonu izlerken dinlemek gerekiyor bana kalırsa. ya da bilmiyorum, en azından ben açık havada daha çok randıman alıyorum. gerçi her ne kadar 'the earth is not a cold dead place' albümü uyku müziğim olsa da.

ve bir itirafta bulunarak şöyle diyeyim, abartısız, son bir senedir başıma gelen güzel şey explosions in the sky...
e çok-çok daha güzeli var; ama. ya ben.