29.8.11

ömür dediğin



içine her gün biraz daha edilen trt'nin son dönemlerdeki en güzel yapımı bu ömür dediğin. çoğu kez türlü sebeplerle yalnızlığa itilmiş yaşlılarımızı ekrana getiriyor. günün herhangi bir saati, trt haber ekranlarına gördüğüm an kilitleniyorum olduğum yere. oradaki ninelerin ve dedelerin üçte bir yaşında da olsam her izlediğimde kalbim burkuluyor ve gözlerim nemleniyor. ha izlerken ağlamıyorum; bilakis ağzım kulaklarıma varmış gülümser bir vaziyette izliyorum. yaşlılarımızın yüzlerindeki nur sanırım beni böylesine gülümseten. hele orta anadolu'dan bir çift çıkmasın, o ağızla konuşmasın. büyülenip kalıyorum. allah hepsine ağız tadı versin ne diyelim, bizim gidişatımız onlardan öte değil çünkü. başbakanın dediği gibi; üç metre patiska, onun da ne cebi var ne yeni.

yarın bayram olması nedeniyle kökleyeceklerdir bu programı trt haber'e. şahsen benim bir gözüm bu kanalda olacak. baklava&yaprak sarması&fanta&vişneli elegan dörtlüsünden mümkün olduğunca kaçınmak dileği ile iyi bayramlar...

buraya bi tık atsanız da olur aslında.

27.8.11

bir yastık oyasında

bir sokak duvarında
bir ağaç kabuğunda
bir takvim kenarında
bir defter arasında
bir tırnak yarasında
bir dolmuş sırasında
bir yastık oyasında
bir mum ışığında
bir yer yatağında.

yinelenen bir şarkıda
bir okul çıkışında
bir çocuk bakışında
bir masal perisinde
bir hasta odasında
bir gece yarısında
yırtık bir afişte
buruk bir gülüşte
dağılmış yürüyüşte.

bir genel telefonda
bir soru yanıtında
bir komşu suratında
bir tavşan niyetinde
bir çorap fiyatında
bir deniz kıyısında
bir martı kanadında
bir vapur bacasında.

25.8.11

yenişehir'de bir öğle vakti



bu kitabı aldığım dükkan, kitabın ilk cümlesinin öznesi.

tuna caddesi üzerindeki simit sarayı'nın hemen sağındaki pasajdan satın aldım dün, bir öğle vakti... iş bankası'nın önüne oturup arkadaşımı beklerken biraz karıştırdım kitabı ve ilk cümleyi okuduğumda bahsedilen mekanın tam karşısında olduğumu gördüm. bir hoş oldum. zaten ben boşa demiyorum, içinde ankara'ya dair en ufak bir kırıntı olan film, kitap, şarkı ne varsa beni olması gerekenden daha fazla etkiliyor. niye böyle oluyor bilmiyorum.

22.8.11

binoş



bana soruyorlar, bu kadına niye bu kadar hayransın diye. sahur vakti kanal 7'de hikaye anlatan ve aşırı terleyen ömer döngeloğlu hoca hazretleri gibi cevaplamak gerekirse, bence bu kadın evrenin bir tesadüf sonucu oluşmadığının, her şeyin bir sahibinin olduğunun ta 1964'ten beri tek başına en büyük kanıtı. cülyet'i gördüğü zaman ''aaaaaoooovvv'' şeklinde tepki vermiyor çok kişi; ama çok az kişi farkına varıyor bu güzelliğin. hani güzel bir çehre görülür ve bir kere daha, bir kere daha, bir kere daha bakma ihtiyacı hissedilir. o tarz bir şey.


pahalı ve ağır bir parfüm değil cülyet binoş, bir süre sonra baygınlık vermiyor.
üzüm çekirdeği aromalı sabun kokusu gibi. ne kadar içine çekersen o kadar tazeleniyorsun.

20.8.11

007


bugün mıntıka temizliği yaptım. neredeyse ayda bir çekmecelerimi, dolaplarımı gözden geçirip her seferinde kilolarca kağıt ve ıvır zıvır atıyorum çöpe. bu sefer de iki çöp poşeti kitap, dergi, müsvedde kağıdı, telefonu telef olmuş şarj aleti filan attım. poşetlerin birinde saman kağıtlarına yazmış olduğum günlüklerim ilişti gözüme. alıp okumaya başladım 25 ocak 2010 günü neler yazdığımı (esasında yazamadığımı demeliyim, bildiğim şeyi kağıda aktarmaya dahi çekinmişim)

öykü ve şiir denemelerimi sinirden gülerek okudum. grup isimlerini içeren bir öykü yazmışım mesela. astor piazzolla pizza salonu, the doors çilingir hizmetleri, opeth petrol vs. o zamanki can sıkıntımın boyutlarını henüz anlıyorum. mesela içinde ''oblivion'' kelime bulunan bir akrostiş yazmaya yeltenmişim, iyi ki yeltenişte kalmış. felaket.

my mistakes were made for you dolandı bir de birkaç gündür, aydır dilime. günlükleri okurken de acayip derecede dinleme ihtiyacı duydum. su gibi, nefes gibi, bazı bazı nikotin gibi yokluğunu çekiyorum bu şarkının. her dinlediğimde gözlerimin önünden kendi hayat şeridimin yanı sıra james bond filmlerinden görüntüler de geliyor.

jb



''yüz yaşında ruhban görse gerdanının ağını
incil'i suya bırakır, vaz gelir hacdan geçer.''

kızlar dura dura hiç olur

ankara sincan'da bir internet kafenin mp3 arşivinden küçük bir kesit... büyütmek için üstüne tıklayın.



ankara oyun havalarına, sokağın ırzına geçen yüksek volümlü sokak düğünlerine, 7/24 damar ve oyun havası çalan radyo megasite'ye, ankaralı-başkentli-şentepeli-ayaşlı-sincanlı gibi önadlı şarkıcılara olan önyargımı bir anda yıkıp attım. bir anda aydınlanmaya benzer bir şeyler yaşadım ve senelerdir biriktirdiğim tiksinti yok oldu.

lotte

genç werther'i çığrından çıkaran düşüncenin her türlü piçliğini ve esasında ''hiç''liğini iyi bilirim maalesef. bereket ki onun kadar cesur değilim.

werther'in ızdıraplarına erbarme dich ve fossegrim'i katık etmiş biri olarak ikinci dünya savaşı'nda hitler'in insanlığa çektirdiği çilenin bir değişiğini bu alman kökenli arkadaşlar çektirdi bana. insan olan kendi nefsine bu kadar eziyet edemez, etmemeli.

9.8.11

domatiz



insanın aklına ister istemez züğürt ağa geliyor.

7.8.11

aile saadeti




her sene edirne'den ardahan'a, diyarbakır'dan izmir'e kadar aynı naneyi yediriyorlar bizlere; fakat her seferinde de izleyen herkesi ekrana kilitliyor coca cola ramazan reklamı. bol yumurtalı pideler, herkesin en sinirli olması gereken zamanda sofrada bir adile naşitli-münir özkullu-şener şenli aile saadeti, dolmalar, börekler, milf kıvamında ablalar, içli köfteler, yoğurtlu semizotu salatası, ceviz içermekten çat diye çatlamış baklavalar, kızıl akşamüstleri falan. adamın bakkala gidip kola alası geliyor direkt.

o sebeple mutluluğu sağda solda aramaya lüzum yok. mutluluğun resmi lcw aile reklamlarında ve coca cola ramazan reklamlarında saklı.

heh, tarık akan. mesela o, o kadar uzun boylu değil. benim burama geliyor. işte sinema.

5.8.11

vasati 40 çöp



senelerdir fiyatı hiç değişmedi, hep 10 kuruş. 40 adet çöpün bedeli 10 kuruş. yani bir çöpün fiyatı 0.25 kuruş. elime kibrit kutusu geçtiği zaman bunun ilginçliğini düşünüyorum çok kez. bir insanın ömrünü vererek kazandığı bir şeyi (krediyle alınmış eryaman'da 3+1 ebeveyn banyolu daire, üsküdar'da köşk ki köşk genelde dededen kalır ehe, gebze-dilovası'nda boya fabrikası, 2009 model çift sürgülü kapılı fiat doblo safeline vs.) yok etmek için kafi geliyor 0.25 kuruşluk bir çöp.

''var biraz da sen oyalan...''