25.1.12

tekne kazıntısı

bir zamanlar anadolu'da klasörünün içinde filmin ingilizce altyazısı da varmış. öylesine filmin üzerine sürükleyip bir de altyazılı izleyeyim, dedim. oldukça hoşuma gitti böyle izlemek. bir yandan da üzüldüm anadili türkçe olmayanlar adına. o kadar çok şey kaçırıyorlar ki film boyunca. filmin en az yarısı boşa gidiyor çevrilmeyen, çevrilemeyen sözler, ünlemler, sadece orta anadolu insanına has sözler nedeniyle. uzunca bir zamandır da aklımda bir sözlük yazma düşüncesi var. bu öyle türkçe-ingilizce bir sözlük değil. hayır, esasında türkçe-ingilizce bir sözlük; fakat istanbul türkçesi olmayacak. orta anadolu türkçesi olacak. benim bu düşüncemi körükleyen filmde, kurt gibi acıkmış cinayet araştırma ekibinin lavaşla kuzu eti götürdükleri sahnede, köy muhtarının çocuklarını anlattığı sahne..

''bi de güccük gız galdı şindi, dört numara o, cemile. onun dışında da hiçbi şey yok. o da tekne gazıntısı işte, son.''

''and there's number four, the youngest girl, cemile. no one except her. she's the last, an afterthought.''

afterthought kelimesinin anlamı konuşma bittikten sonra edilen laf. kelimenin birebir tercümesi de ''sonradan düşünülen, sonradan yapılan'' zaten. çocuklar için de kullanılıyor, diğer yerlerde de kullanılıyor. ''çatı katı sonradan yapıldı. the attic was built as an afterthought.''

bunları anlatıyor oluşumun nedeni bu kelimenin türkçe karşılığının tam anlamıyla ''tekne kazıntısı'' olması. tekne kazıntısı güzelim dilimizde bildiğiniz üzere bir çiftin uzun süre sonra yaptıkları son çocuk anlamına geliyor. ben mesela bir tekne kazıntısıyım. bu lafın hikayesi de şu. eskiler ekmek yapmak için hamur yoğururlarmış. (-miş'li geçmiş zamanda anlatıyor oluşum çıktığım yumurtayı tanımayacak, beğenmeyecek kadar soysuz olduğum anlamına gelmemeli.) o hamurdan koparıp koparıp ekmek şekli vererek ocakta, tandırda pişirirlermiş. en sonda teknenin, hamur yoğrulan kabın dibinde, kenarında kalan hamur bir ekmek yapmaya yetsin diye teknenin dibinde kalan hamuru parça parça elle kazınırmış. o hamur da pek lezzetli olmaz takdir edersiniz. fırından alınan ekmeğin içinde de çıkar bazen. fırıncı eliyle topak yapmış olur hamur ''israf'' olmasın diye. o an insanın ekmek yiyesi, su içesi gelmez. o hesap.

diyeceğim yaban eller bizim insanımızın esprili ve pratik ifadelerinden mahrumlar. afterthought, sonradan düşünülen ile böylesine hamurun, ekmeğin, fırının, fırıncının kızının dahil olduğu bir arkaplana sahip bir lafın insanlarda karşılık buluş miktarı ister istemez farklı olacaktır; fakat dert değil. kolları sıvadım ingilizce-orta anadolu türkçesi sözlüğü'nü yazmaya koyuldum. şu sıralar ''gadasını almak'' deyiminin ingilizcesi üzerine çalışıyorum. aman ne sözlüğü ya.

Hiç yorum yok: