17.1.12

minor empire


güzel bir fikir, neşeli bir haber, farklı açılardan bakmayı kolaylaştıran yenilikler bana her zaman heyecan verir. tiklenirim, elimi kolumu sokacak yer bulamam, vücuduma tatlı bir uyuşukluk siner. öyle ki kanıma kıvılcım sıçradığı an ekmek su aramam. açlık, susuzluk, uykusuzluk, yorgunluk nedir bilmem. hoş, yorgunluğun %51'inin psikolojik olduğunu seneler evveli belgeleriyle ispat etmişliğim var, boşa konuşmasın michigan üniversitesi'nden profesör bilmem kim. neyse sakinim. son zamanlarda dinlediğim en orijinal gruplardan biri beni böylesine heyecanlandırdı işte: minor empire. kendi kafasına göre yaşayan bir grup küçük asyalı. grubun ismi bu sıfat tamlamasından geliyor desek eksik söylemiş olmayız... kanada'nın, montreal'in bağrından kopan bir grup türk ve ecneci müzisyenin caz esintileri eşliğinde türk halk müziği eserlerini yorumlamaları insana ilk duyduğunda ''ne alaka'' sorusunu sorduruyor; fakat ''bir parça, bir parça, hadi lan bir parça daha'' diye gidildiğinde ortaya evladiyelik bir albümün çıktığını fark ediyorsunuz. yüksek yüksek tepeler, zülüf dökülmüş yüze, keklik dağlarda çağılar, dostum dostum, fırat türküsü gibi türküler yer alıyor second nature adlı bu albümde. grubun ilk albümü üstelik. çöplüğe benzeyen bugünkü türk müziğinde öten bir tavus kuşu bu grup. kendi çöplüğümüzde öten horoz değil, tavus kuşu. o kadar görkemli bir iş çıkarmışlar bence. ''gençlere türk sanat/halk müzüğü sevdürecüük'' diye güzelim eserleri mahveden, kıymetli bestecileri mezarlarında kıvrandıran kolpa şarkıcıların düdüğünün öttüğünü varsayarsak, eserin hak ettiği değeri asla göremeyeceğini peşinen söyleyebiliriz.

keklik dağlarda çağılar'ı ve zülüf dökülmüş yüze'yi nefis çalıp söylemişler. neşet dayı rahatlıkla ruhunu teslim edebilir ezrail'e.

***

türkülerden bu kadar bahsetmişken eklemek isterim ki allah nasip ederse ''sadece dedelerin bildiği maniler'' isimli bir derleme çalışması yapacağım; ama sadece dedelerin bildiği maniler. benim diyen türkologun, edebiyatçının hayatta bilemeyeceği maniler. yolda, durakta, otobüste, bakkal çakkalda ayaküstü ''dede nassın?'' diye sorulduğunda tüm hayatını, gençliğinde kırdığı cevizleri bir solukta anlatan dedelerin bildiği maniler. yemin ederim, sırf bizim mahalledeki dedeleri konuştursam karamazov gardaşlar kalınlığında bir kitap çıkar ortaya. ''beli bükük de donu sökük dedem''

Hiç yorum yok: