
varolmanın dayanılmaz hafifliği'ni önce okuyup sonra izleyeyim, diyorum birkaç senedir. hiç uygun zemin olmadı bu istediğimi gerçekleştirmek adına; fakat işin içine juliette girince kitabı by-pass edebilirim gibime geldi. biricik binoşçuğumun bende saplantı, idefiks, fikr-i sabit haline gelmesi de tehlikeli sonuçlar doğurabilir, surete aşık olmak siyah beyaz bir türk filminde geniş geniş işlenmiş idi, ismi lazım değil. ayrılık girmişti araya, hicrana düşmüşlerdi. gerçi ahval ve şerait tamamen farklı ve ben öğretmenine aşık olmuş bir ilkokul öğrencisi kadar çaresizlik duyuyorum. bir meyhane sarhoşu gibi sırılsıklam bir yalnızlık duyuyorum mevzubahis j&b olduğu vakit. gene de onu bir orta anadolu türküsü kadar seviyorum. o türkülerin içindeki naiflikle seviyorum. ılık bir haziran gecesi insanın burnuna birkaç sokak ötedeki evlerin bahçesinden gelen leylak kokusu kadar seviyorum. 4 numarada oturan sevgi teyzenin yumuşatıcıyı boşalttığı çamaşırlarının gece mahalleye yaydığı koku kadar seviyorum. sadri alışık'ın türkan şoray'a beslediği hislere denk benim hislerim de. yaz meyveleri kadar, taze nohutun en küçük ve en tatlı tanesi kadar mutluluk veriyor bana jb. ve, ve kusursuzluğa olan inancımın ve ondan duyduğum korkunun daha da şiddetlendiği hissediyorum. zeki müren'in narenciye taşıyan kamyonlara arka tampon yazısı olmuş o şarkısında söylediği üzere: ''rüyalarda buluşuruz :(((''















