
franta, 1988'de çekoslavakya'da, prag'da, zor zekat yaşayan ihtiyar (ve çapkın) bir çellisttir ve ölülerin yakıldığı bir krematoryumda, odun ateşine uğurlanan mevtalara okunan ilahilere eşlik etmektedir saz arkadaşları ile birlikte. iaşesini elde edebilmek, borçlarını ödeyebilmek için boş zamanlarında paslanmış mezar taşı yazılarını da boyamaktadır. bir gün aslen rus olan mezarcı arkadaşı ona bir teklifte bulunur ve kuzeniyle formaliteden evlenmesini ister, böylece onun çek vatandaşlığı elde edebilmesi mümkün olacaktır. evlilik olur, franta arabasını alır, borçlarını öder; fakat formalite karısı arkasında 5 yaşındaki kolya'yı bırakarak bir süreliğine doğu almanya'ya gider. kolya ise huysuz-bencil bir ihtiyar olma yolunda ilerleyen franta'nın yüreğinde bir şeylerin yumuşamasında etkili olur...
bana kalırsa, işini gayet sadelikte yapan oscar ödüllü filmde, göze sokulan demeyelim de, yoğunlukla verilmek istenen mesaj tüm rusların aynı olmadığıdır ki o ruslar, ya da ülkedeki sosyalist rejim franta'nın batı'ya göç eden abisiyle haberleştiği için onu filarmoni orkestrasından atacak karakterdedir.
evet, hiçbir rus-türk-arnavut-japon aynı değildir. her insan ayrı bir ülkedir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder