gündelik hayatta sinirimizi bozan çoğu olaya-kişiye sesimizi çıkarmayız. karşıdakinin o tahrik edici, ''gel beni döv'' şeklinde çağıran hareketlerine karşı itidal sahibi olmaya çalışırız; ancak öyle bir an gelir ki bardağı taşırmaya gelen son damla yerçekiminin cazibesine dayanamaz ve. ve çok şeye gebe o kritik eşik aşılır. artık fren boşalmıştır. senelerce karında biriktirilen lafların, güdümlü anne terliğinin havada uçuşması işten bile değildir...
mesela;
baba nasihatinde fabrikatörlük eşiği
özellikle öss'ye hazırlanan çocuğu olan babalarda pek sık aşılabilen eşik. bu babaların en sevdikleri, kullanmaktan adeta marazi bir haz aldıkları o meşhur replikse aşağı yukarı şöyledir: ''olm görüyon, ekmek artık aslanın ağzını çoktan aştı, ekmek aslanın midesinde. taam mı o yüzden, görüyon işte oğlum küçük değilsin, sabancı-koç değiliz, sen ne yaparsan kendine yaparsın, biz senden çöp istemiyoruz, sen oku kurtar kendini''
***
kar romantizminde 'peki ya evsizler' eşiği
''kar yağmasını çok istiyorsun değil mi? ha söyle! sen sıcacık evinde, rahat koltuğunda yayıla yayıla filmini seyret, kitabını oku; pencereden kar yağışını kahve içerek izle, fonda coldplay çalsın. peki ya evsizler? onları hiç düşündün mü? sen hiç aç yattın mı? neden susuyorsunnnn! konuşşş! sokakta yaşamak zorunda olan fakir fukara, garip gureba ne olacak? nereye kadar bu şatafat, nereye kadar bu cafcaf ha söyle! nereye kadar bu sefa p....kliği?'' biçiminde tezahür eder.
***
su savaşında 'afrika susuzluktan kırılıyor' eşiği
mevsim yazdır, bozkırın alnının çatındasındır, serinlemek için tek bir seçeneğin vardır: su savaşı!
tabi bu seçeneğin erkekler için geçerli olduğunu da belirtelim, aman deyim. e haliyle mevsim yaz olduğundan su niyetine tüketilen fanta, pepsi şişeleri balkonda içi su dolu bir şekilde yatmaktadır. (akşama kadar güneş yiyen o şişedeki sularla kaç kez duş almışımdır heyhat) hemen o ''ehehehehheh su savaşı yapcaz'' heyecanı ile eve girilir. hatta ayakkabı ile kat edilir dış kapı-mutfak-balkon güzergahı. daha rahat hareket edebilmek için genelde 1 litrelik şişeler tercih edilir; son ve öldürücü darbelerin 2.5 litreliklerle yapıldığını es geçmiyorum. sonra mahallenin metruk evlerinden birinin bahçesindeki tulumbada ya da parktaki fıskiye musluğunda şişeler bir güzel doldurulur, takımlar kurulur veeeee. eğlencenin suyu çıkarılana dek, iki ekip arkadaşı rakip takımdan bir oyuncuyu sıkıştırıp tüm şişeyi onun pantolonundan aşağı boşaltana dek oyun sürer. işte tam da bu sırada elinde bayer-aspirin poşetli, rujlu, incik boncuklu, tam manasıyla kokona bir kadın yoldan geçer ve ertesi gün muhtemelen üşütüp yatağa düşecek gençlere ''sosyal mesaj'' vererek şu incileri döker inci beyazı porselen dişlerinden: ''röööööaaarrrggghh!!! şu kendini bilmezlerin yaptığına bak! afrika'da insanlar susuzluktan kırılıyor şunların yaptığına bak!!! anneniz babanız size hiç terbiye vermemiyor mi, ben 78 senedir bu mahallede yaşıyorum, böyle densizlik görmedim!''
gençler bu sözlerden fazla müteessir olmazlar; ancak oyuna son vermek gerektiğini anlarlar. kaldırıma oturup tişörtlerini sıkar ve ''oooha lan, bi litre su çıktı tişörtten'' diyerek oyunun kritiğini yaparlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder