14.9.13

süper lüx

gecenin mi sabahın mı şu vakti, tam uykuya dalmak üzereyken bir sürü anı belirdi kafamda. anı sokması yaşadım bir nevi. "şu yaşa geldin bırak ehliyeti, daha kontak anahtarını çevirmiş değilsin, oysa şimdi şehrin boş caddelerinde, şehrin birbirinden her anlamda farklı mahallelerinin ara sokaklarında aziza mustafa zadeh dinleyerek araba kullanmak ne güzel olabilirdi" diye söylenirken birden kendimi eski mahallemizde buldum.

ankara/yenimahalle... kaymakamlığın 3 sokak üstü... taner sokak...

şimdi bu mahalle, yani yenimahalle'nin bu bölgeleri bana kalırsa ankara'nın en yaşanası yerleridir veya 12 sene yaşadığımdan bana öyle geliyor. ama insanlar temizdi, komşuluklar iyiydi, çocuklar sokaklarda oynardı. güzel günlerdi kısaca, çok özlüyorum. bu mahallede serap apartmanı diye bir yer vardı. mahallenin en kıyak apartmanıydı deyim yerindeyse. şekilli insanlar otururdu. bu binada işte, şimdi adını unuttum, sarışın bir çocuk vardı. umut sarıkaya'nın tarif ettiği sarışın, ipeksi saçlara sahip zengin bebesiydi resmen. babası albaydı. annesi de sarışın bir milf ablamızdı. bir keresinde balkondan beri çağırıp bakkaldan yoğurt aldırmıştı sabah. isteğini yerine getirdikten sonra 'niye kendi bebelerini göndermiyon orospu' diye içerlediğimi de hatırlıyorum. ama olsun, gecelikli halini görmüştüm kapıya götürdüğümde yoğurdu. bu çocuğun ablası da sonradan manken munken mi ne olmuş. sokaktan geçerken ağzımızın suyu akardı. neyse, bu çocuk zengin bebesiydi nazarımızda. atatürk ilköğretim okulu vardı. hala da var, yahya kemal beyatlı lisesi'nin yanında. yani bizim sokağa yürüyerek 10 dakika filan uzaklıkta. bu çocuk, ismi berke miydi neydi, o göt kadar mesafe için servise binerdi. lan halbuki bizim elemanların çoğu da o okula gidiyorlar, hepsi de yürüyor maşşallah. o çocuk kafamızla ne şaşardık buna. bu çocuk mesela, bizle fazla takılmazdı, hatta kimseyle takıldığını görmedik, ama bazen bakkaldan cips alırdı taso için. biz de alırdık, lakin bu piç sırf taso için alırdı cipsi, yemezdi. ya bize verirdi ya da atardı güzelim rafılsı. fakat az evvel, uykuya dalmadan önce yani, aklıma gelen sahne bende çok iz bırakmıştı. bir gün gene bizim çocuklarla oturuyoruz, bu da geldi. benim arkadaşlarımdan biriyle aynı okula gittiklerinden ahbaplardı sözüm ona. bu cebinden koca bir poşet kuruyemiş çıkardı. ama öyle fıstık ve leblebi ağırlıklı tırt kokteyllerden değil. kuruyemişçilerde süper lüx diye adlandırılan en baba kokteyl. içinde o zaman adını çok sonraları öğreneceğimiz kaju bile vardı. çocuk bize de verdi, allah var; fakat kendi yiyişini hiç unutamıyorum. bir avuç aldı eline; ama elindekilerin yarısı yere dökülüyordu. o kadar geniş yiyordu çocuk. nedense çocukluğuma dair garip bir anı olarak kalmıştır bu piçin savurganlığı. bu hadise sokakta bile olsa, elimden bir şey düştüğünde mümkün mertebe temizleyip tekrar yemek gibi bir alışkanlık kazandırdı bana.

bilmem iyi, bilmem kötü.

Hiç yorum yok: